9 Eylül 2013 Pazartesi

Murat Özyer Röportajı (Basketfaul)

Galatasaray Basketbol Şube Sorumlusu Murat Özyer, Basketfaul dergisine kapsamlı bi röportaj vermiş.

Şampiyon bir takımın koçuyken daha üst düzey bir organizasyonda yöneticilik pozisyonuna geçmekten memnun musunuz? Neden böyle bir tercih yaptınız?
Bu durum köklü ve beni heyecanlandıran bazı konuları da kapsayan bir değişiklik oldu aslında. Başkanımız Ünal Aysal önderliğinde Galatasaray Spor Kulübü’nde yeni bir yapılanmaya gidilmesi ve Türk Sporu’ndaki ilklerden birinin olması beni heyecanlandıran en temel sebeplerden. İcra Kurulu Başkanımız Lütfi Arıboğan’ın da bu yapılanmanın başındaki insan olması ve onun bu konuda bana bu yöneticilik görevini teklif etmesi de hızlı karar vermemde önemli rol oynadı. Ülkemiz basketbolunda yöneticilik yapan kişiler genelde antrenörlük tecrübesi olmayan kişilerdi. Son dönemlerde Aydın Örs, Tolga Öngören, Çetin Yılmaz ve Nur Germen gibi basketbol kökenli insanların böyle görevleri oldu ve devam edenler de var. Teknik anlamda tecrübesiz olup, direkt yönetici olmanın organizasyonun hızlı ve sağlıklı ilerlemesi açısından doğru olmadığını düşünmüştüm, böyle bir teklif gelince de başka şeyleri düşünmeden bu görevi kabul ettim. İşin içinde sarı-kırmızı renklerin olmasının da tabii önemli olduğunu söylemem lazım.
Bence basketboldaki zevk sıralaması şöyle oluşuyor: En zevklisi, en kolayı ve en heyecanlısı oyuncu olmak; maç bitince hemen hayata adapte oluyorsun. İkincisi koç olmak; güne hemen adapte olamasan da 1 - 2 gün içinde hayata girebiliyorsun. Yönetici olunca 7 gün 24 saat çalışmak zorunda kalabiliyorsun ve normal hayata dönmek hiç de kolay olmuyor...

Ahd-e vefa, pozitif ilişkiler, saygın bir kimlik ve bu koza etrafında örülen bir yapınız var. Projeci kimliğinizi de biliyoruz. İleriye yönelik yatırımlarınızı hem şahıs, hem de kulüp bazında nasıl değerlendirirsiniz?
Dünyanın en önemli kulüplerinden birinde çalışınca proje üretmeyi istemek o kadar kolay olmuyor. Çünkü çok seçici olmanız, ince eleyip sık dokumanız lazım. Bir takım ilkleri görevim sırasınca yapmak istiyorum. Önemli bir adım ile, bir sosyal sorumluluk projesiyle işe başladık. Deprem bölgesindeki arkadaşlara destek olup vizyon kazandırmak adına onlarla beraber olduk. Şimdi Euroleague platformunda da bu süreci devam ettirmek istiyoruz. İkincisi, çocuklara yönelik bir projemiz olacak. Netleşmediği için detaylı bahsedemeyeceğim ama umuyoruz güzel bir proje olacak. Altyapı ile ilgili de çok önemli bir projemiz var. Farklı bir eğitim sistemiyle farklı bir yaklaşıma girmek istiyoruz.
Bunun dışında Galatasaray’da 23 sene sonra gelen şampiyonluk, Euroleague’e katılmak ve orada sürekli kalmak için A Lisansı alıp müdavimi olmak için de hamlelerimiz var. Bu bir proje olmasa da hedeflerin başında yer alıyor. Galatasaray isminin olduğu yerde doğal olarak yüksek hedefler vardır, her şeyin en iyisini yapıp zirveye oynamanız gerekir; bu da hem sosyal, hem teknik, hem de idari anlamda yoğun çalışma gerektiriyor.

Anrenörlük ile tanınan bir isimsiniz, bir gün yeniden o pozisyona döner misiniz?
Yöneticilik için yaşımın genç olduğundan bahsediliyor. Ülkemizde genç kavramının ucunun nereye gittiği belli değil. Ben şu an kendi sektörümün içinde pozisyon değiştirdim ve daha önce bu tip görevlerde olanların birçoğu ilk fırsatta antrenörlüğe döndü. Fakat bu görevi aldıktan sonra bir daha dönmeyenler de oldu. Devamlılığın kendi adıma ve Türk Basketbolu için önemli bir şey olduğunu düşünüyorum. O yüzden yöneticilik vasıflarımı geliştirip bu konuda en iyisi olmak istiyorum. Üniversite eğitimimde İşletmecilik okudum ve Davranış Bilimleri’nde Yüksek Lisans yaptım ama antrenörlük nedeniyle, Galatasaray’da Mehmet Baturalp’in yardımcısı olduğum dönemde Yüksek Lisans eğitimimi yarıda bırakmam gerekti. Akademik kariyerin de işin içinde olması gerektiğini düşünüyorum. Yine de, akademik olarak neyi öğrenirseniz öğrenin, salonun tozunu yutmadıysanız, o topu çemberden geçirmediyseniz ya da geçirilmesini sağlamadıysanız bir takım şeyler eksik kalıyor. Çünkü kitaplarda yazılanlar dışında insan ilişkileri ve duygular da var. Tabii ki bire bir yaşarken anlık çözümler üretmeniz de gerekebiliyor. Ani reaksiyon verebilmek basketbolun her kısmında var ve kitaplarda yazmayan olay işte bu. Öğretilmeyen şeylere de cevap vermeniz gerekiyor. İyi bir yönetici olabilmek için akademik kısmın yanında basketbolun içinde de yaşamanız lazım diye düşünüyorum. İnsan ilişkilerini doğru düzenlemeyi ve ani reaksiyonlara cevap verebilmeyi iyi yöneticiliğin en önemli kriteri olarak düşünüyorum.

Maçları koç olarak izleme alışkanlığını kaybetmek çok zor olsa gerek, şu anki pozisyonunuzda maçları nasıl izliyorsunuz?
Koçken banttan daha çok maç izliyordum. Şimdi yöneticiyken bazen maçları bile izleyemediğim oluyor. Ama antrenör gözüyle izliyorum, çünkü onun bana diğer yöneticilere karşı bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Koçlarla sohbet ederek, gündemi takip ederek o yönümü kaybetmek istemiyorum. Hem Ergin Ataman, hem Ekrem Memnun, her iki koçumuz da kendi bölümlerinde Avrupa Basketbolu’nun en önemli koçlarından ikisi. Çok değerli insanlar, bilgi ve deneyim olarak üst düzey koçlar. Ben bir karar aldım ve onlar bana bir konuda fikir sormadıkları sürece bir yorumda bulunmuyorum, çünkü koçların rahat çalışabilmeleri için onlara tampon bölge oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Basketbol kamuoyunun bildiği üzere iki tane liderimiz ve onların kendi ekipleri var. Basketbol konuştuğumuz zamanlar sadece ve sadece onların benimle konuşmak istediği zamanlar oluyor.

Eşiniz Derya Özyer ile daha önceleri aynı kulüplerde beraber çalışmıştınız, şimdi amiri durumundasınız. Evde “Murat”, işyerinde “Murat Bey” olmak nasıl bir duygu?
Evliliğin ilk yıllarında olsaydık belki farklı konuşurduk da, 40’lı yaşları geçen insanlar olarak artık bu konuları rahatlıkla çözebiliyoruz. Biz aslında bu meslekleri seçerken başka şehirlerde olmayı bile göze almıştık, fakat Allah’a şükür ki şu ana kadar hep aynı şehirlerde olduk. Ayrıca Galatasaray’a Derya’nın benden 3 hafta önce gelmiş olması evde de esprilere yol açıyor…

Sosyal medyada özellikle Karşıyaka ve Fenerbahçe ile ilgili konularda tepki çeken paylaşımlarınız oldu. Bu bir refleks mi, yoksa kurgu muydu?
Buna bir isim vermek zor çünkü görevim devam ediyor. Daha önce de söylediğim gibi, o güne kadar ki profilimde agresiflik çok azdı. Galatasaray’daki görevime başladığımda Basketbol Federasyonu Genel Sekreteri ile görüştüm; farklı bir yönetici tipi olmak istediğimi, çözüm üretmek istediğimi söyledim. Takımımız ve camiamız için koruma yapacak tavıra, bilgiye, agresifliğe sahibim, ancak normal tipolojinin içinde olmak istemiyorum diye belirtmiştim. Ama ortamın bu şekle gelmesi ve antrenörleri korumak adına belirli çıkışlarım oldu ve bu çıkışlarımda haklı olduğumu düşünüyorum. Bir daha olur mu bilmiyorum, çünkü rakiplerimizin işi buraya getirmeyeceğini düşünüyorum. Bu ortamın bu şekle gelmemesinin bir ayağı da bu organizasyonu idare eden kurum olan Türkiye Basketbol Federasyonu. Verilen cezalarda eşitlik sergilenir, organizasyonun disiplinli bir şekilde yürütülmesini sağlanırsa bir sorun çıkacağını sanmıyorum. Dediğim gibi; ben çözüm odaklı bir insanım, çünkü günümüz ilişkilerinde öyle olmak gerekiyor ve pozisyonumda bunu gösteriyor. Ancak yine benzer yaklaşımlar olursa benzer reaksiyonu göstermemek için sabırlı olurum, ama kimse de bizi zorlamasın. İki ayağımıza birden basılmamalı ve hareket etmemiz engellenmemeli.

Galatasaray’ın altyapıdan yukarıya pek oyuncu çıkaramadığı bilinen bir gerçek. Bu konuda bir çalışmanız var mı, üst düzey oyuncu yetiştiriciliği konusunda daha pozitif bir yaklaşım olacak mı? 
Bunu yapmayı çok istiyoruz. Göksenin Köksal Milli Takım oyuncusu, keza Doğukan Sönmez de öyle. Yine genç jenerasyondan bize gelen sözleşmeli oyuncularımız olan Sertaç Şanlı ve Can Korkmaz için bir proje başlattık ve onları oynayabileceği takımlara yönlendirdik. 76’lı jenerasyona uygulandığı gibi Ümitler Ligi kurulabilir. Bu yaklaşımın daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Hem erkeklerde, hem de kadınlarda altyapıdan gelen oyuncular olacak, ama ne olursa olsun şampiyonluk kalibrasyonuna sahip bir takıma girebilecek oyuncuların bir yerde en az 1 - 2 sene pişmesi gerekiyor. Bu süreçte doğru yapılanmaya gidilmesi lazım. Medyada Genç Milli Takımı tebrik ederken, bu altın madalyanın o oyunculara, o çocuklara basketbol oynama imkânı verilmesi için kullanılması gerektiğini söylemiştim. Onlar şu an bir çıkmaz sokakta ve ne yapıp ne edip onları kurtarmamız lazım.

Lig organizasyonunu nasıl buluyorsunuz? 
Türkiye’de çok daha iyi yapılabilir bu organizasyon. Orada görev alan arkadaşların iyi çalıştıklarını biliyorum ama belki de ortam izin vermiyor. Federasyon Milli Takım’a yoğunlaştığı için belki de lige istenen önem verilmiyor. Ağustos’un sonunda Lig Kurulu yapılıyor. Kulüpler Birliği belki de yeniden denenmeli, çünkü Avrupa’nın diğer liglerinde genelde ligi Kulüpler Birliği yönetiyor, bizim de artık bu adımı atmamızın zamanı geldi. Turgay Demirel Federasyonu’nun büyük bir tecrübesi var dediğim gibi daha çok Milli Takımlara yoğunlaştırmış durumdalar. Kadın ve Erkek Ligleri’nin Federasyon temsilcilerinin de içinde olduğu Kulüpler Birliği tarafından yönetilmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum. Kulüpler Birliği’nin yönettiği liglerle aramızda büyük bir fark var, onu ancak böyle kapatabiliriz.

0 yorum:

Yorum Gönder